Günseli Bilgen-pisinefil@gmail.com
pisinefil.blogspot.com.tr
"Gerçek olaylarla, sağ ya da ölü kişilerle olan benzerlikler tesadüfi değildir. Her şey KASITLIDIR. " der filmin açılış jeneriğinde Gavras.
Ölümsüz / orjinal adı "Z "(Yunanca'da yaşıyor anlamında çevrilip Zeta ya da Zita diye okunur.) Yunanlı Yazar ve Diplomat Vassilis Vassilikos'un romanından 1969 yılında Costa Gavras'ın Yunanistan'daki ünlü albaylar cuntası döneminde Fransa'da çektiği ve gösterimi uzunca süre yasaklanan filmlerden biridir. En iyi yabancı film Oscar'ına da sahip olan film türünün en iyi örneklerindendir.
Filmin sonundaki bitiş jeneriğinde ise askeri yönetimce yasaklanan ne varsa listelenir. Barış hareketleri,grevler,sendikalar,The Beatles, pop müzik,Sofokles, Leo Tolstoy,Jean Paul Sartre, Socrates'in eşcinselliğinin yazılması,Anton Çehov, Mark Twain,Samuel Becket, sosyoloji,uluslararası ansiklopediler, özgür basın, modern matematik, erkeklerin saç uzatması diye uzar gider liste.
Gavras 1963’te katledilen Yunan sol görüşlü aktivist Gregoris Lambrakis'i anlatır. Karakterler Fransızca konuşur, zamansız ve mekansız bir filmdir. Ama öyle bir film ki her zamana ve her mekana uyarlayabilmeniz mümkün.Filmin geçtiği yer ülke olarak belli değildir. Herhangi bir gelişmiş Avrupa ülkesi veya Amerika olmadığı kesin olmakla birlikte yakın coğrafyalarda benzer şeyler yaşanmıştır hatta hala yaşanmaya devam eden yerler de vardır.
Polis Şefi "Bir ideolojik hastalık KÜF gibidir, önleyici tedbirler gerektirir" der kendisini dikkatle ve ilgiyle dinleyen bürokratik kalabalığa.Bütün İZM'ler tehlikelidir. Toplumu bundan korumak için gençlerimizi yetiştirirken uygun çözeltileri kullanmalı. Bunları anlatanları engellemeliyiz.
Doktor, üniversitede profesör, eski olimpiyat
şampiyonu, iyi bir konuşmacı ve gelecek seçimlerde yüksek bir oy alması
beklenen solcu entellektüel politikacı o
akşam şehre bir konuşma yapmak üzere gelecektir. Bunu yasaklayamayız der Polis
Şefi biz demokrat bir ülkeyiz ancak caydırıcı tedbirler alabiliriz.
Bürokratik engeller nedeniyle konuşmayı yapacak
salon bulunamaz şehirde. Sadece 200 kişinin sığabileceği bir yer gösterilir
500.000 kişilik şehirde. Ve bu arada Doktor'un arkadaşlarına bir ihbar gelir
akşam suikast yapılacağına dair.
Doktorun konuşmasını yapacağı yerin ilanlarını
dağıtan guruba bir araba ile getirilen eli sopalı adamlar saldırır ve bağırarak
"Toplantılarınızı gidip Rusya'da yapın" derler.
Konuşmanın yapılacağı salonunun önünde saldırgan bir
kalabalık toplanmıştır ama polis olayı sadece izler. Doktor salona giderken
kalabalığın arasından geçmek zorundadır, hepimiz risk aldık der arkadaşlarına
ve yürür. Kalabalığın arasından fırlayan genç, başına ağır bir darbe vurur.
Sallanır ama toplar kendini salona gidip konuşmasını yapar. Salon az insan
aldığı için ses hoparlörle dışarı verilmektedir. Hem taraftarları hem de
karşıtları dinler.
" Neden fikirlerimize bu kadar şiddet gösterip,
barışı desteklemiyorlar. Çünkü biz onların ekonomik düzenlerine/kazançlarına
engel oluyoruz. Bir top patlayınca bir öğretmenin bir aylık maaşı buhar oluyor.
Toplumun sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçları dururken bütçenin büyük bölümü
savunma harcamalarına gidiyor."
Bu adamın yaşatılması caiz midir sizce ? Katli
vaciptir değil mi? Netekim konuşma bitip salondan çıktığında polis şefi ve
polislerin önünden zik zak çizerek hızlı bir triportör üstüne geliyor. Triportörün arkasında ayakta duran adam elindeki sopa ile Doktorun
kafasına ölümcül darbeyi vuruyor. Hastaneye kaldırılıyor ama maalesef
kurtarılamıyor ve ölüyor.
Başsavcı, polis şefi hatta Bakan bile bu işin
talihsiz bir kaza olduğunu, sarhoş bir sürücünün yaptığı sürat sonucu Senatör'e
çarptığını, oluşan bu elim trafik kazasının faillerinin yakalandığını kamuoyuna
açıklayıp olayı kapatmak isterler. Basın duymamalı der Başsavcı "Şehit yaratır bu ölü seviciler
şimdi."
Gazeteler Doktorun yaptığı konuşma ile halkı
kışkırttığını yazarken, Polis Şefi Doktor'un dosyasını araştıralım, karısını
aldatıyorsa gazeteler yazsın talimatını vererek
imaj zedelemenin peşine düşer.
Göreve yeni gelen tecrübesiz, çelimsiz, içine kapalı
iddiasız bir tip olan Savcı'yı da bu
soruşturmada görevlendirirler. Maksat
olay bir an önce kapansın.
Ancak Savcı beklenenin aksine; inatçı, idealist ve işini hakkıyla yapmanın peşindedir. Önce
otopsi ister. Ölüm nedeninin kamyonet
çarpmasından değil, kafasına ağır bir
demir çubukla ya da silah kabzası ile vurularak aldığı darbeden olduğu sonucu çıkar. Bir
tanık vardır, ifade vermeye giderken saldırıya uğrar. Velhasıl olaya kaza süsü
vermek için yapılan bütün düzenlemelerin altından bir sürü pis koku
gelmektedir.
Savcı soruşturma devam ederken "CROC /
Komünizme Karşı Hristiyan Kralcı
Örgütü" ile tanışır. Bu örgütü herkes bilir der tanıklık eden; polis
onları gösterileri düzene sokmak için kullanır.Bu örgüte girmezseniz iş
bulamazsınız. Örgütü araştırdıkça çıkan tablo; çaresiz insanları üç beş
kuruşluk menfaatlerini karşılayarak kullanmaktır.
CROC Başkanı ifade için çağrıldığında son derece
inançlı bir şekilde "Biz bu toplumu zararlı hastalıklardan koruyan
antikorlarız. " der. Bu insanların özgürlükçülerden duydukları
rahatsızlıkları son derece açık diyaloglarla anlatır usta Yönetmen.
Ulusal Başsavcı gelir, Savcı dan soruşturmaya ait
bütün dosyaları ister. Polis Şefini suçlayarak sözde barışçıların, sözde
kanıtları ile yaratacakları bir kahramanı desteklediğinizi neden anlamak
istemiyorsunuz diye bağırır Savcı'ya.
Soruşturmadan vazgeçmez Savcı. Yüksek rütbelileri
tek tek ifadeye çağırır. Ve tasarlanmış cinayet ile suçlandıklarını söyler.
Sonunda tam adalet yerini buldu deyip derin bir oh
çekip ilk seçimlerde solcuların iktidara geleceklerini düşünürken, ülkede darbe
olur, ordu yönetime el koyar davaya bakan hakim-savcı görevden alınır. Ve
olayla ilgisi, bilgisi olan herkes bir şekilde kazayla, kalp krizi ile ölür
gider.
İlk kez bir filmi hiç yorumsuz aktardım. Hatta
sonunu bile söyledim. Çünkü yoruma gerek bırakmayan bir açıklıkta her şey ortada.
Costa Gavras bütün kahramanlarını zorlanmadan anlayabileceğimiz bir açıklık ve
netlikle anlatmış. Neden mi
izlemelisiniz ve izlettirmelisiniz. Anlatamadığım o kadar çok şey kaldı ki, bu
da ne kadar tanıdık bildik diyeceğiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder