CITIZEN KANE / ORSON WELLES
MAYIS AYINDA YENİDEN YURTTAŞ KANE İZLEMEK
Orson Welles; Mayıs ayının sinema dünyasına armağanlarından biridir. Mayıs ayında doğan ünlü yönetmen Amerikan sinema endüstrisinden komünistlikle suçlanıp dışlanan dahi bir çocuktur aslında. 1941 yılında Yurttaş Kane filmini çektikten sonra filmin içeriğini beğenmeyen, oyunları ortaya çıkarılan bütün muktedirler gibi Amerikan medya ve sinema endüstrisi muktedirleri de bu yaramaz çocuğu/adamı etraflarında görmek istemediler ve Avrupa'ya sürgüne gönderdiler.
Film kocaman bir malikanenin tel örgülerle çevrelenmiş ve Girmek
Yasaktır (NO TRESPASSİNG) tabelası ile karşılar bizi. Elindeki kar tanelerinin
aktığı cam küreyi yere düşürerek ölen adamın son sözü ROSEBUD olmuştur. Film
boyunca gazeteciler bu sözcüğün anlamının peşine düşerken Ünlü ve güçlü medya
devi Charles Foster Kane'nin yaşam öyküsünü de tanıklık ederler.
Orson Welles belki de çok küçük yaşta kaybettiği anne ve
babasının yokluğundan bildiği ailesiz yaşamın yalnızlığını ve kaybolmuşluğunu;
Charles 'ı da çok küçük yaşta annesinin pansiyonunda kalan bir müşterisinin oda
parasını ödeyemeyince verdiği ve sonradan değerlenen Maden Ocağını bir Bankaya
işletmeye vererek iyi bir eğitim ve 25 yaş itibarıyla büyük bir servet sahibi
olmasını sağlayarak anlatır. Yalnız bir çocukluğun getirdiği derin yalnızlık
duygusu, sürekli görünür ve sevilir olma
isteği, 25 yaşına geldiğinde Banka'dan büyük şirketlerinin yönetimini değil küçük bir
gazeteyi istemesine yol açar.
The Newyork Daily Inguier Gazetesinin yönetimini almaya çok yakın arkadaşı Leleand ve Genel Müdürü olacak olan Bernstein ile birlikte gelir. Haber 24 saat sürer der eski genel yayın yönetmenine ve kendine yayıncılık ilkeleri belirler. Bunlar;
The Newyork Daily Inguier Gazetesinin yönetimini almaya çok yakın arkadaşı Leleand ve Genel Müdürü olacak olan Bernstein ile birlikte gelir. Haber 24 saat sürer der eski genel yayın yönetmenine ve kendine yayıncılık ilkeleri belirler. Bunlar;
1. Hiç kimse ya da herhangi bir gurup gerçeğin önüne
geçemez,
2. Halka hem YURTTAŞ hem de İNSAN olarak haklarının yorulmaz
bir savunucusu olacağına dair söz veren bir metni gazetenin ilk sayfasında
yayınlar.
Kendi şirketi bile olsa yolsuzlukları yazmaktan çekinmez. Okuyucu
sayısı artarken sermaye guruplarının tepkisini çeker. Komünist olmakla
suçlanır. Aldırmaz; gerekirse bütün servetini bu gazeteyi ayakta tutmak için
feda etmekten kaçınmayacağını söyler.
Ancak şişede durduğu
gibi durmaz şöhret . İster
istemez baş döndürür. İdealist gazeteci; diğer gazeteleri ve hatta radyo
istasyonlarını da satın alınca artık bir Medya Patronu olmuş ve gücün tadını
almıştır. Film vizyona girince o dönemin medya devi William Randolph Hearst'in
yaşamı ve eleştirisi olduğu iddia edilmiş ve Orson Welles'in Holywood dan dışlanmasının en önemli
nedenlerinden biri olmuştur.
Filmin öyküsü birçok katmandan oluşmaktadır. İktidarın
doğası, karakter ve kader ilişkisi gibi kavramsal temaların yanı sıra dönemin
en büyük pazarlama sloganı olan Amerikan rüyası, kamuoyu, siyaset, medya ve
şimdilerde eklenen ticaret ve halkla ilişkiler gibi artık gündelik yaşamın
biçimlendirirci güçleri olan ve toplum mühendisliği dedikleri kapitalizmin en
güçlü silahlarından, modern yaşam canavarları ve aralarındaki ilişkiler, bu
olguların yeni ortaya çıkmış olduğu zamanlarda bir medya patronu üzerinden
anlatılmaktadır. Bu film sonrasında
sinemanın da bu toplum mühendisliğinin araçlarından biri olduğu ve sinema
sektörünün de sermayenin elinde olması gerekliliği konuşulup tartışılmaya
başlanmıştır. Beyazperdede gördüklerimiz aslında bizim rüyalarımız değil
kapitalizmin bize kurduğu küçük ve renkli tuzakların rüyaları olmuştur. Önceki
yüzyılın bol kanlı savaşlarına yol açan BÖL VE YÖNET bu yüzyılda İZLET VE YÖNET
olarak değişmiştir. Daha sonra dünyamıza giren TV endüstrisi ise, bu işin dahi
çocukları ile bütün dünyayı Amerikan rüyaları ile donatmış ve hala da donatmaya
da devam etmektedir.
Charles Foster Kane'nin seçimlere girmesi, evlilik dışı
ilişkisinin ortaya çıkması, gazetelerde çıkan şarkıcı sevgili haberleri ile seçilme şansını kaybetmesi, boşanması,
yeteneksiz sevgiliyi Opera sanatçısı yapmak için Chicago Opera Binası'nı
yaptırması, şarkı söyleyemeyen bir kadını "İnsanların ne düşüneceğine ben
karar veririm, bu konuda OTORİTE benim." diyerek zorlaması filmin mükemmel
ve sürükleyici anlatımı içinde gözünüzün önünden gelir geçer. Başlangıçta
yoksulların haklarının peşinde olan idealist adamın aslında bütün bunları halka
bir bahşiş olarak dağıtmış olduğunu görürüz. Çünkü seçimleri kaybettiğinde ve
şarkıcı eşini yeterince alkışlamadıklarındaki ortaya çıkan öfkesi halkı değersiz, hiç bir
şeyden anlamayan bir kalabalık olarak gördüğünü, kibrini ve egosunu gösterir
bize Welles.
Final bölümünde yaptırdığı dev Malikane Xanadu'ya doldurulan
hurda eşyalar, oyuncaklar, değerli tablolar, heykellere kamera geniş açı ile
bakarak uzaklaşırken Newyork şehrinin
siluetini gördüğünüz izlenimine
kapılırsınız bir an. Rosebud'un anlamınına gelince; bir kez daha filmi
izlerseniz diye söylemiyorum. Ancak bütün gücüne rağmen kaybolmuş çocukluğu,
annesine olan özlemi ve yalnızlığıdır filmin en büyük sırrı. Bu bireysel hikayede
mükemmel adamın otoriter yönetiminin hazin sonu verilir.
Filmin bitişini yine Girmek Yasaktır tabelası ile yapar ve
gerçekten de bu tarihten sonra Orson Welles Holywood'a giremez. Muhtemelen O da
biliyordur bu filmin yaratacağı etkileri. Yıl 1941, Avrupa İkinci Dünya Savaşı
dönemlerinde, Amerika hem savaştan kazanacağı ganimetlerin peşinde hem de kayıp
vermek istemiyor. Savaş sonrası artık daha fazla konuşulacak demokrasi, İnsan
hakları, yurttaşlık kavramları. İçi dolu ya da boşaltılmış olarak hepimize dayatılacak
Amerikan demokrasisi ve rüyası. Herkes kendi payına düşeni alabildiği kadar
almak için mücadele edecek.
Yine aylardan Mayıs, işçi bayramı, işçiler alanlarda hakların ve özgürlüklerin peşinde, bir türlü
olamayan sendikal örgütler ve bitmeyen mücadele. Yetmiş dört yıl önce çekilen
bir film, bir yönetmen . Sinema tarihinin dönüm noktası olmuş yalnız bir
çocuğun komünist olan bir yetişkine dönüşüp dışlanması ve SEN YAŞLI OLMANIN NE
OLDUĞUNU BİLMEZSİN AMA BEN GENÇ OLMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU biliyorum diyerek
dillere düşmüş bir şarkı ile bize veda eden bir adamın hikayesi oldu bu yazı.
Orson Welles'e bir selam olsun bizden de.
GÜNSELİ BİLGEN
pisinefil@gmail.com
pisinefil.blogspot.com.tr