5 Ekim 2015 Pazartesi

KLASİK SİNEMA KUŞAĞINDAN

BAZEN HER ŞEY SAHNEYE KONMUŞ BENZER BİR OYUN GİBİ / ÖLÜMSÜZ (Z) Costa GAVRAS
Günseli Bilgen-pisinefil@gmail.com
pisinefil.blogspot.com.tr




"Gerçek olaylarla, sağ ya da ölü kişilerle olan benzerlikler tesadüfi değildir. Her şey KASITLIDIR. " der filmin açılış jeneriğinde Gavras.
Ölümsüz / orjinal adı "Z "(Yunanca'da yaşıyor anlamında çevrilip  Zeta ya da Zita diye okunur.) Yunanlı Yazar ve Diplomat Vassilis Vassilikos'un romanından 1969 yılında Costa Gavras'ın Yunanistan'daki ünlü albaylar cuntası döneminde Fransa'da çektiği ve gösterimi uzunca süre yasaklanan filmlerden biridir. En iyi yabancı film Oscar'ına da sahip olan film türünün en iyi örneklerindendir.
Filmin sonundaki bitiş jeneriğinde ise askeri yönetimce yasaklanan ne varsa listelenir. Barış hareketleri,grevler,sendikalar,The Beatles, pop müzik,Sofokles, Leo Tolstoy,Jean Paul Sartre, Socrates'in eşcinselliğinin yazılması,Anton Çehov, Mark Twain,Samuel Becket, sosyoloji,uluslararası ansiklopediler, özgür basın, modern matematik, erkeklerin saç uzatması diye uzar gider liste.
Gavras  1963’te katledilen Yunan sol görüşlü aktivist Gregoris Lambrakis'i anlatır. Karakterler  Fransızca konuşur, zamansız ve mekansız bir filmdir. Ama öyle bir film ki her zamana ve her mekana uyarlayabilmeniz mümkün.Filmin geçtiği yer ülke olarak belli değildir. Herhangi bir gelişmiş Avrupa ülkesi veya  Amerika olmadığı kesin olmakla birlikte yakın coğrafyalarda benzer şeyler yaşanmıştır hatta hala yaşanmaya devam eden yerler de vardır.
Polis Şefi "Bir ideolojik hastalık KÜF gibidir, önleyici tedbirler gerektirir" der kendisini dikkatle ve ilgiyle dinleyen bürokratik  kalabalığa.Bütün İZM'ler tehlikelidir. Toplumu bundan korumak için gençlerimizi yetiştirirken uygun çözeltileri kullanmalı. Bunları anlatanları engellemeliyiz.
Doktor, üniversitede profesör, eski olimpiyat şampiyonu, iyi bir konuşmacı ve gelecek seçimlerde yüksek bir oy alması beklenen solcu entellektüel politikacı  o akşam şehre bir konuşma yapmak üzere gelecektir. Bunu yasaklayamayız der Polis Şefi biz demokrat bir ülkeyiz ancak caydırıcı tedbirler alabiliriz.
Bürokratik engeller nedeniyle konuşmayı yapacak salon bulunamaz şehirde. Sadece 200 kişinin sığabileceği bir yer gösterilir 500.000 kişilik şehirde. Ve bu arada Doktor'un arkadaşlarına bir ihbar gelir akşam suikast yapılacağına dair.
Doktorun konuşmasını yapacağı yerin ilanlarını dağıtan guruba bir araba ile getirilen eli sopalı adamlar saldırır ve bağırarak "Toplantılarınızı gidip Rusya'da yapın" derler.
Konuşmanın yapılacağı salonunun önünde saldırgan bir kalabalık toplanmıştır ama polis olayı sadece izler. Doktor salona giderken kalabalığın arasından geçmek zorundadır, hepimiz risk aldık der arkadaşlarına ve yürür. Kalabalığın arasından fırlayan genç, başına ağır bir darbe vurur. Sallanır ama toplar kendini salona gidip konuşmasını yapar. Salon az insan aldığı için ses hoparlörle dışarı verilmektedir. Hem taraftarları hem de karşıtları dinler.

" Neden fikirlerimize bu kadar şiddet gösterip, barışı desteklemiyorlar. Çünkü biz onların ekonomik düzenlerine/kazançlarına engel oluyoruz. Bir top patlayınca bir öğretmenin bir aylık maaşı buhar oluyor. Toplumun sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçları dururken bütçenin büyük bölümü savunma harcamalarına gidiyor."
Bu adamın yaşatılması caiz midir sizce ? Katli vaciptir değil mi? Netekim konuşma bitip salondan çıktığında polis şefi ve polislerin önünden zik zak çizerek hızlı bir triportör  üstüne geliyor. Triportörün  arkasında  ayakta duran adam elindeki sopa ile Doktorun kafasına ölümcül darbeyi vuruyor. Hastaneye kaldırılıyor ama maalesef kurtarılamıyor ve ölüyor.
Başsavcı, polis şefi hatta Bakan bile bu işin talihsiz bir kaza olduğunu, sarhoş bir sürücünün yaptığı sürat sonucu Senatör'e çarptığını, oluşan bu elim trafik kazasının faillerinin yakalandığını kamuoyuna açıklayıp olayı kapatmak isterler. Basın duymamalı der  Başsavcı "Şehit yaratır bu ölü seviciler şimdi."  
Gazeteler Doktorun yaptığı konuşma ile halkı kışkırttığını yazarken, Polis Şefi Doktor'un dosyasını araştıralım, karısını aldatıyorsa gazeteler yazsın talimatını vererek  imaj  zedelemenin peşine düşer.
Göreve yeni gelen tecrübesiz, çelimsiz, içine kapalı iddiasız bir tip olan  Savcı'yı da bu soruşturmada  görevlendirirler. Maksat olay bir an önce kapansın.
Ancak Savcı beklenenin aksine; inatçı, idealist  ve işini hakkıyla yapmanın peşindedir. Önce otopsi ister. Ölüm nedeninin  kamyonet çarpmasından  değil, kafasına ağır bir demir çubukla ya da silah kabzası ile vurularak   aldığı darbeden olduğu sonucu çıkar. Bir tanık vardır, ifade vermeye giderken saldırıya uğrar. Velhasıl olaya kaza süsü vermek için yapılan bütün düzenlemelerin altından bir sürü pis koku gelmektedir.
Savcı soruşturma devam ederken "CROC / Komünizme  Karşı Hristiyan Kralcı Örgütü" ile tanışır. Bu örgütü herkes bilir der tanıklık eden; polis onları gösterileri düzene sokmak için kullanır.Bu örgüte girmezseniz iş bulamazsınız. Örgütü araştırdıkça çıkan tablo; çaresiz insanları üç beş kuruşluk menfaatlerini karşılayarak kullanmaktır.
CROC Başkanı ifade için çağrıldığında son derece inançlı bir şekilde "Biz bu toplumu zararlı hastalıklardan koruyan antikorlarız. " der. Bu insanların özgürlükçülerden duydukları rahatsızlıkları son derece açık diyaloglarla anlatır usta Yönetmen.
Ulusal Başsavcı gelir, Savcı dan soruşturmaya ait bütün dosyaları ister. Polis Şefini suçlayarak sözde barışçıların, sözde kanıtları ile yaratacakları bir kahramanı desteklediğinizi neden anlamak istemiyorsunuz diye bağırır Savcı'ya.
Soruşturmadan vazgeçmez Savcı. Yüksek rütbelileri tek tek ifadeye çağırır. Ve tasarlanmış cinayet ile suçlandıklarını söyler.
Sonunda tam adalet yerini buldu deyip derin bir oh çekip ilk seçimlerde solcuların iktidara geleceklerini düşünürken, ülkede darbe olur, ordu yönetime el koyar davaya bakan hakim-savcı görevden alınır. Ve olayla ilgisi, bilgisi olan herkes bir şekilde kazayla, kalp krizi ile ölür gider.
İlk kez bir filmi hiç yorumsuz aktardım. Hatta sonunu bile söyledim. Çünkü  yoruma  gerek bırakmayan bir açıklıkta her şey ortada. Costa Gavras bütün kahramanlarını zorlanmadan anlayabileceğimiz bir açıklık ve netlikle anlatmış.  Neden mi izlemelisiniz ve izlettirmelisiniz. Anlatamadığım o kadar çok şey kaldı ki, bu da ne kadar tanıdık bildik diyeceğiniz.