2 Ağustos 2015 Pazar

YOL

                                                YOL

" Ben bazı yakın arkadaşlarım aracılığıyla, hüznü, sevgi ve kederi anlatmaya çalıştım; her ne kadar bazıları tarafından anlaşılmaz ve inanılmaz bulunsa da." Yılmaz Güney
Film bu yazı ile başlar acıtmaya. 1982 yapımı yönetmenliğini Şerif Gören'nin yaptığı Yol filmi Cannes de 1982 yılında Altın Palmiye Ödülünü kazanmıştır.
İmralı da yarı açık cezaevinde başlar. Öykünün beş ayrı kahramanı izinle memleketlerine gideceklerdir. İzini çıkanlar ile çıkmayıp arkasından bakanlar vardır. Yol filmi kahramanlarımızın yola çıkması ile başlar. Her birinin yolu ayrı ve uzundur.
Tarık Akan Seyit Ali rolündedir. Seyit Ali Konya'ya gider önce, ana ocağına. Orada öğrenir ki karısı kötü yola düşmüş ve ailesinin yanına gönderilmiştir. Seyit Ali'den beklenen namusunu temizlemesidir. Düşer yollara Sancak'a gitmek için. Trende  cezaevinden arkadaşı Mehmet ile karşılaşır. Ona anlatırken der ki " amcamın kızı, çocukluğumuz beraber geçti ben kaval çalardım o ağlardı. "

Mehmet Diyarbakırlı. Karısının kardeşinin ölümüne sebep oldu diye kayınpederi ve karısının kardeşleri kin beslemektedir. Ne var ki karısı inanmak istemiyordur. Mehmet korktum der arkadaşına anlatırken korkup kaçmasaydım ölmezdi. Korku insana ait bir duygu, doğal, önyargısız bakınca.
Yusuf elinde düğün fotoğrafı, karısına hasret. Bir de muhabbet kuşu var yola düşer onunla birlikte. Tek derdi bir an önce evine varmak. İzin kağıdını kaybeder. Sıkıyönetim zamanı, her yerde her an asker durdurup kimlik sorar. Yaman zamanlar, derdini kime anlatacaksın. Durum anlaşılana kadar gözaltında kalacaksın der kendi ile aynı coğrafyadan muhtemelen evde karısı bekleyen asker.
Mevlut  Gaziantepli. Bir kız var sevdalı, izinli gelince gider ister, çıkınca der cezaevinden evleneceğiz. Ama çıkmayacaksın sözümden ben ne dersem o der yavuklusuna. Kız hayran ne güzel konuşuyorsun bunları hapishanede mi öğreniyorsun der. Yalnız görüşmek ne mümkün çare kerhaneye gitmekte.
Kürt Ömer, yanık Ömer. Urfa da sınır köyünde ailesi yaşıyor. Tek geçimleri kaçakçılık. Zaman sıkıyönetim, darbe günleri. Asker göz açtırmıyor. Ya açlıktan öleceksin ya çatışmada. Her gece köyü basan Jandarma alıp gidiyor birilerini. Yoksulluk can yakıyor ama ne çare. Ağabeyi kaçakta karısı ve çocukları, ana baba hepsi tek göz kerpiç kulübede. Ölüne bile sahip çıkmanın suç olduğu günler.
Her biri ayrı bir yol ve dert hikayesi. Bu topraklarda neden neşeli türküler söylenmez derdim bir zamanlar. Neresi ile söylesin insanlar. Ne yaşarsan onu söylüyorsun işte. Hüznün, acının toprakları.
Filmin tamamı belgesel gibi. Trendeki görüntüler, şehirlerdeki mekanlar. Hepsi gerçek. Diyarbakır da Mehmet'in etrafını sarıp sigaraları alıp tüttüren çocuklar da gerçek, trende ki tuvaletlerin pisliği de. Bu yüzden yasaklanır zaten bu filmler. Bu kadar gerçeği kim ne yapsın. Birileri düzelsin der, hak der, hukuk der belki.
Kartpostal çocuğu olan Tarık Akan dan çıkan oyunculuk, Halil Ergün'nün performansı ve Meral Orhonsay'ın doğal güzelliği. Kalan oyuncular çok da tanınmış değil.   


Yaşananları yazmak, izlemek, okumak ve anlamak. Çok mu zor kimbilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder