YOL
" Ben bazı yakın arkadaşlarım aracılığıyla, hüznü,
sevgi ve kederi anlatmaya çalıştım; her ne kadar bazıları tarafından anlaşılmaz
ve inanılmaz bulunsa da." Yılmaz Güney
Film bu yazı ile başlar acıtmaya. 1982 yapımı yönetmenliğini
Şerif Gören'nin yaptığı Yol filmi Cannes de 1982 yılında Altın Palmiye Ödülünü
kazanmıştır.
İmralı da yarı açık cezaevinde başlar. Öykünün beş ayrı
kahramanı izinle memleketlerine gideceklerdir. İzini çıkanlar ile çıkmayıp
arkasından bakanlar vardır. Yol filmi kahramanlarımızın yola çıkması ile
başlar. Her birinin yolu ayrı ve uzundur.
Tarık Akan Seyit Ali rolündedir. Seyit Ali Konya'ya gider
önce, ana ocağına. Orada öğrenir ki karısı kötü yola düşmüş ve ailesinin yanına
gönderilmiştir. Seyit Ali'den beklenen namusunu temizlemesidir. Düşer yollara
Sancak'a gitmek için. Trende cezaevinden
arkadaşı Mehmet ile karşılaşır. Ona anlatırken der ki " amcamın kızı,
çocukluğumuz beraber geçti ben kaval çalardım o ağlardı. "
Mehmet Diyarbakırlı. Karısının kardeşinin ölümüne sebep oldu
diye kayınpederi ve karısının kardeşleri kin beslemektedir. Ne var ki karısı
inanmak istemiyordur. Mehmet korktum der arkadaşına anlatırken korkup
kaçmasaydım ölmezdi. Korku insana ait bir duygu, doğal, önyargısız bakınca.
Yusuf elinde düğün fotoğrafı, karısına hasret. Bir de
muhabbet kuşu var yola düşer onunla birlikte. Tek derdi bir an önce evine
varmak. İzin kağıdını kaybeder. Sıkıyönetim zamanı, her yerde her an asker
durdurup kimlik sorar. Yaman zamanlar, derdini kime anlatacaksın. Durum
anlaşılana kadar gözaltında kalacaksın der kendi ile aynı coğrafyadan
muhtemelen evde karısı bekleyen asker.
Mevlut Gaziantepli.
Bir kız var sevdalı, izinli gelince gider ister, çıkınca der cezaevinden
evleneceğiz. Ama çıkmayacaksın sözümden ben ne dersem o der yavuklusuna. Kız
hayran ne güzel konuşuyorsun bunları hapishanede mi öğreniyorsun der. Yalnız
görüşmek ne mümkün çare kerhaneye gitmekte.
Kürt Ömer, yanık Ömer. Urfa da sınır köyünde ailesi yaşıyor.
Tek geçimleri kaçakçılık. Zaman sıkıyönetim, darbe günleri. Asker göz
açtırmıyor. Ya açlıktan öleceksin ya çatışmada. Her gece köyü basan Jandarma
alıp gidiyor birilerini. Yoksulluk can yakıyor ama ne çare. Ağabeyi kaçakta
karısı ve çocukları, ana baba hepsi tek göz kerpiç kulübede. Ölüne bile sahip
çıkmanın suç olduğu günler.
Her biri ayrı bir yol ve dert hikayesi. Bu topraklarda neden
neşeli türküler söylenmez derdim bir zamanlar. Neresi ile söylesin insanlar. Ne
yaşarsan onu söylüyorsun işte. Hüznün, acının toprakları.
Filmin tamamı belgesel gibi. Trendeki görüntüler,
şehirlerdeki mekanlar. Hepsi gerçek. Diyarbakır da Mehmet'in etrafını sarıp
sigaraları alıp tüttüren çocuklar da gerçek, trende ki tuvaletlerin pisliği de.
Bu yüzden yasaklanır zaten bu filmler. Bu kadar gerçeği kim ne yapsın. Birileri
düzelsin der, hak der, hukuk der belki.
Kartpostal çocuğu olan Tarık Akan dan çıkan oyunculuk, Halil
Ergün'nün performansı ve Meral Orhonsay'ın doğal güzelliği. Kalan oyuncular çok
da tanınmış değil.
Yaşananları yazmak, izlemek, okumak ve anlamak. Çok mu zor
kimbilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder